Ambrosius’un Kardeşinin Ölümü Üzerine Vaazı
Gördüğümüz şu ki, ölüm yararlıdır yaşam ise sıkıntı verir. Aziz Pavlus şöyle der: “Benim için yaşam İsa demektir, ölüm ise bir kardır” (Flp. 1, 21) İsa demek ne demek? İsa bedenin ölümü demek, hayat veren Ruh demek. O halde, onunla yaşamak için onunla ölelim. Kendimizi her gün ölüme alıştırmamız, onunla sevgi bağları kurmamız gerek ki, bu ayrılık sayesinde ruhumuz cismani arzulardan arınmasını öğrensin. Dünyevi haz ve zevklerin erişemeyeceği, onların tuzağına düşmeyeceği tepelere yükselen ruhumuz, kollarını ölüme açarak ölüm cezasından kurtulacak. Çünkü beden yasası, ruh yasasıyla savaş halindedir ve onu yanılgıya sürüklemeye çalışır. Çare nerede? Beni bu ölümlü bedenden kim kurtaracak? Rab’bimiz İsa Mesih aracılığıyla Tanrı’nın lütfu. (Rom. 7, 24-25)
Hekimimiz var, ilacı benimseyelim. İlaç İsa’nın lütfudur. Ölümlü beden ise bizim bedenimiz. O halde İsa’ya yabancı düşmemek için, bedenimize yabancılaşalım. Bedenin içinde olsak da bedenin arzularını izlemeyelim. Doğanın haklarından vazgeçmeyelim, ancak lütfun bağışladıklarıyla yetinelim.
Buna eklenecek söz var var mı? Dünyanın fidyesi tek bir insanın ölümüyle ödendi. İsa isteseydi. ölmeyebilirdi. Ama ölümü yararsız sayarak, ondan kaçmak gerektiğini düşünmedi. çünkü kurtuluşumuz için ölümden daha iyi bir yol yoktu. Ölümü bu nedenle herkese hayat bağışlar. Biz ise onun ölümünün nişanını taşıyoruz. Duamızda ölümünü duyuruyoruz, kurbanımızla ölümünü haykırıyoruz. Ölümü bir zaferdir, ölümü bir gizdir. Ölüm her sene dünyanın yortusudur.
Tanrı’nın bize verdiği örnek yalnızca ölümün ölümsüzlüğü aradığını, ölümün fidyesini ölümün kendisi ödediğini bize kanıtladığına göre, artık ölüm hakkında söylenecek bir söz var mı? Öyleyse ölüme üzülmemek gerek. Çünkü tüm insanların kurtuluşunu üreten odur. Tanrı’nın oğlunun hor görmediği, pençesinden kurtulmak istemediği ölümden kaçmamak gerek. Ölüm doğal değildi ancak sonradan doğal oldu. Başlangıçta Allah, ölümü yaratmamıştı. Ama onu bize bir ilaç olarak verdi. İtaatsizliği yüzünden durmadan çalışmaya ve dayanılmaz bir perişanlığa mahkum olan insan sefil bir yaşam sürüyordu. Yaşamın kaybettiklerini ölümün ona yeniden vermesi için felaketlerine son vermek gerekiyordu. Lütuf olmaksızın ölümsüzlük bir yarar değil, yük olurdu.
Demek oluyor ki, ruhun bu hayatın karmaşasından, bu bedenin çamurundan kurtulma, göklere özlem duyma ve yükselme olanağı var. Oraya ulaşmak, azizlik yolunda yürüyenlere mahsustur. Peygamberlerin yazılarında bildirdiğine göre ruh, ilahi lir çalanların Tanrı’ya okuduğu övgüyü okuyabilecek hale gelir. “Eserlerin büyüktür, her şeyin fevkinde güzeldir, her şeye muktedir Allah’ım. Yolların doğru, gerçektir, ey kavimler hükümdarı. Senden korkmayam, sana şükretmeyen kim olabilir? Çünkü tek aziz olan sensin. Tüm kavimler gelip sana secde edecekler.
“Madem ki her canlı yaratık sana gelecektir” (Mez. 63.3), dünyasal bağlardan kurtulmuş ruh da bedeninden çıkacak, yeryüzünden gökyüzüne giderken herkesin sevinçli ilahileri eşliğinde, Mesih İsa’nın geliniyle düğününü seyretmek için.
Kral Davut’un her şeyden fazla özlemini duyduğu, görmek ve temaşa etmek istediği şey buydu: Rab’nden istediğim tek şey, aradığım tek şey, ömrümün her gününü Allah’ın evinde geçirmek ve O’nun tatlılığını keşfetmektir.
Dua
Ya Rab, dirilmiş Mesih İsa’ya imanla ve güvenle dua eden cemaatimizi dinle, ölmüş kardeşlerimizle birlikte ebedi hayatı yaşama ümidini bizlerde güçlendir. Bunu seninle ve Kutsal Ruh ile birlikte şimdi ve ebediyen hükmeden Rabbimiz Mesih İsa’nın adına senden dileriz. Amin