Citeaux keşişi, Clervaux Başkeşişi, Papaların ve kralların danışmanı, haçlı seferler vaizi Bernardus, her şeyden önce, Allah’ın gizemine nüfuz edebilmek amacıyla, kendini tövbeye ve ibadete vermek üzere, yalnızlığa susamış bir insandı. Eşsiz bir eylem adamı olan Bernardus, bir kontemplatif’tir ve ona göre her şey sevgide özetlenir. Bernardus bize bir çok eser, binlerce mektup ve 300’den fazla vaaz bırakmıştır.
Azizleri neden övüyoruz? Onlara neden methiyeler okuyoruz, hatta günlerini kutluyoruz?Göklerdeki Peder’in kendisi Oğul vaadini gerçekleştirerek onları onurlandırdıktan sonra, bizim dünyevi övgülerimiz onlara ne yarar getirebilir? Azizlerin bizim övgülerimize ihtiyaçları yoktur. Bağlılığımızda onlara yararlı olacak bir şey yoktur. Anılarına saygı göstermek bizim için önemlidir. Şunu itiraf edeyim ki, azizleri anmak beni her zaman ateşlendirir.
Gerçekten azizlerin anısının bizde uyandırdığı daha doğrusu yüreklendirdiği ilk arzu şudur: onlarla birlik olmaktan mutluluk duymak, ermişlerin dostluğuna kavuşmak, ataların peygamberlerin, havarilerin topluluğuna karışmak, din şehitlerinin, din kahramanlarının kalabalığına, bakirelerin korosuna katılmak, kısacası tüm azizlerin mutluluğuna ve birliğine ortak olmak. Bu “ilk doğanlar” kilisesi, bizi bekleyecek de, biz bunu önemsemeyecek miyiz? Azizler umutlarını bize bağlayacak da biz kaçmaya mı yelteneceğiz?
Uyanalım artık, kardeşlerim, İsa ile dirilelim. Göklerdeki gerçekleri arayalım., bu gerçeklerden zevk alalım. Bizi arzu edenleri arzu edelim. Bizi bekleyenlere doğru koşalım ve bize güvendiklerine göre tinsel arzularımızla onlara sığınalım. Dilememiz gereken şey, sadece azizlerle birlikte olmak değil, onların mutluluğudur. Şöyle ki, onların yanında bulunmayı dilerken, bunun için gerekli tüm heyecan ve gayretle, şanlarını paylaşmaya da özenelim. Çünkü böyle bir özenişin kötü bir yanı yoktur. Azizlerin anısının bizde uyandırdığı ikinci arzuysa şudur: Onlar gibi, Mesih’in hayatımız olan Mesih’in bize görünmesini görmek ve onunla birlikte şan içinde görünmek. Şu ana kadar Mesih bize kendi özünde olduğu gibi değil, bizim için aldığı şekilde görünür. Başımız çelenkle donanmış değil, günahlarımızın dikenleriyle bezenmiş. Bu dikenli tacı giymiş başın altında bir uzvun rahat bir yaşam türü seçmesi ayıp olurdu. Çünkü vücudunu saran erguvan rengi kaftan da bir şeref değil, alay simgesidir. Ancak Mesih’in geliş günü gelecek. O zaman Mesih’in öldüğü beyan edilirken, bizim de öldüğümüz ve yaşamımızın onun yaşamında gizlenmiş olduğu da ima edilmeyecektir. Madem ki Baş odur, İsa mahiyetle yoğrulmuş vücudumuzu, Başın şanına yaraşır şekilde ihya ederken, Baş ihtişam içinde görüldüğünde Baş ile birlikte uzuvlar da aynı ihtişamın ışıltısıyla parıldayacaktır.
Bu şanı katı ve sarsılmaz bir hırsla arzulamamız gerekiyor. Bunu ümit etmemizin mümkün olması ve böyle bir mutluluğun özlemini duyabilmemiz için azizlerin yardımına, duasına büyük bir titizlikle sığınmamız gerekiyor ki, onların aracılığı olanaklarımızı aşanı bize sağlasın.