II. yüzyılın ilk yıllarında zincirli olarak, sirkteki vahşi hayvanlara atılmak üzere, Roma’ya götürülen Antakya Episkoposu Ignatius’un heyecan verici ve yakıcı tecrübesi bizi yeniden Suriye’den Roma’ya ulaşan yollara itiyor.
Yol boyunca dostları ve taraftarları onu karşılarlar ancak Ignatius’un niyeti, şahsen göremeyeceklerine mektupla ulaşmaktır. İman şehidi olmaya aday Episkopos’un uzun bir dizi nasihat ve önerilerle tinsel vasiyetnamesini açıkladığı yedi mektup da bundan kaynaklanmaktadır. Mektuplar, böylece seyahat ve tinsel günlüğü arasında kalan metinler oluyorlar.
Mektuplarda Ignatius’un olağanüstü kişiliğindeki maneviyat ve ilgi üç ana temada açıklanmaktadır. Hıristiyan topluluklarında uyumsuzluklar yaratanlara karşı Ignatius, güçlü şekilde ve vurgulamalarla, yerel Kilise’nin birliğini simgeleyen ve üyelerindeki azizliğin öncülüğünü yapan, Episkopos’un temel ve doldurulamayan yerini belirtmektedir ve “monarşik” (hükümdar) episkoposluğun ilk kuramcısı olmaktadır.
İsa’nın vücut bulmasının gerçekliği konusunda kuşku yaratan, bunun sadece bir görünüş olduğunu söyleyenlere karşı – burada “görünme” (Dosetizm) adı ile ilerde bilinecek olan sapkın öğretinin ilk belirtilerini buluyoruz – Ignatius, Rab’bin gerçek bir beden aldığını ve gerçekten haçta azap çektiğini vurguluyor. Aksi olsaydı kurtuluş varolmayıp inancımız boş olurdu. Onun sözlerinde Yuhanna İncil’indeki kutsal giz gerçekliğinden birşeyler yeniden yansıyor.
Her şeyden önce Ignatius, İmparatorun sarayında bile varolan ve çalışan, Romalı Hıristiyanlara sesleniyor ki şehit olmasını engellemek için herhangi bir eylemde bulunmasınlar. Her ne pahasına olursa olsun son çileden geçmek istiyor, çünkü sadece bu şekilde, “Tanrı’nın buğdayı” olarak kendini canavarların ağızlarına sunarak, Rabbin gerçek bir “mürit”i ve gerçek bir “izleyici”si olabilecektir.
Aziz Ignatius
O, Antakya’nın Suriye’deki üçüncü episkoposuydu. Antik dünyanın – Mısır’daki Roma ve İskenderiye’den sonra – üçüncü metropolü olan ve Aziz Petrus’un kendisinin ilk episkopos olduğu bir şehirdi. O bir Roma vatandaşı değildi ve görünüşe göre artık çok genç olmayan bir yaşta din değiştiren bir Hristiyan olarak doğmamıştı.
Antakya’da episkopos iken, İmparator Trajan zulmüne başladı. Tutuklanıp mahkûm edilen Ignatius, zincirler halinde Antakya’dan Roma’ya götürüldü. Burada İmparator onuruna partiler düzenlendi ve Hristiyanlar, hayvanlar tarafından parçalanan sirkte gösteri olarak hizmet edeceklerdi. Antakya’dan Roma’ya yolculuk sırasında Ignatius, günahtan kaçmayı, Gnostiklerin hatalarına karşı korunmayı, Kilisenin birliğini korumayı önerdiği yedi mektup yazdı.
O zaman özellikle Roma Hristiyanlarına başka bir şey tavsiye edildi: Onun lehine müdahale etmemek ve onu şehadetten kurtarmamak. Bu nedenle, 107 yılında büyük bir hassasiyet gösterdiği hayvanlar tarafından paramparça edildi. “Onları okşayın” diye yazdı “ki, onlar benim mezarım olsunlar, bedenimden hiçbir şey kalmasın ve cenazelerimi kimse taşımasın».